Kanada’nın en önemli şehirlerinden biri olan Montréal, ilgi çeken kültür çeşitliliğiyle hem sakinlerinin keyifle yaşadığı bir yer, hem de turistler için ilgi odağı olmayı başarıyor.
Doğası, ünlü kolej ve üniversitelere ev sahipliği yapan eğitim ortamı, özellikle de kültür ve sanat hayatı ile ilgili dikkat çeken bu şehir, eski ile yeninin, geleneksel ile modernin örnek birlikteliğini sergiliyor.
Böylesine farklılıkların uyum içinde yer aldığı şehirde elbette restoranlar da çeşitlilik gösteriyor. Oldukça popüler olan Poutiné, Kanadalıların en sevdiği yiyeceklerin başında gelse de şehrin sakinleri dünyanın dört bir yanından farklı lezzetlere de daima kucak açmayı biliyor. Çin’den İtalyan’a, Fransız’dan Portekiz mutfağına kadar farklı tatları bünyesinde barındırıyor. Ama Japon mutfağı denince akla ilk gelen, ünü tüm dünyayı sarmış olan suşilerdir. Montréal’in en popüler mekânlarından biri de haklı ününü kurucusu Tri Du’nun yarattığı sıra dışı suşilerle sağlayan Tri Express’tir.
Buraya göçmen olarak geldim. Hiçbir işim yoktu ve bir zanaat edinmem gerekiyordu. Bu, suşi olmalı dedim. Suşinin potansiyelini ve onu çevreleyen kültürü sevdim. İnsan ilişkilerine önem veriyor ve sürekli çalışıyordum. Müşterilerimle konuşmak, onlarla iç içe çalışmak bana büyük keyif veriyordu. Bu işi sonuna kadar en iyi biçimde götürmek istedim.
Bu mekân, Montréal’in en ünlü mahallesi, öğrencilerin ve entelektüellerin uğrak yeri Plateau’da bulunmakta ve günün her saatinde yoğun ilgi çekmektedir. Ağzının tadını bilenlerin müdavimi olduğu bu restoran özellikle akşamları çift rezervasyonla çalıştığı için sürprizle karşılaşmamak adına bazen günler öncesinden rezervasyon yapmak ge- rekiyor.
Adeta dans edercesine müşterileri arasında dolaşan ve bizzat kendisinin hazırladığı suşi tabaklarıyla ünlenen Tri Du’nun mekânı bugün Montréal’in en çok sözü edilen restoranlarının başında geliyor. Tri Du’nun çarpıcı hikayesi, 1979’da 19 yaşındayken Saigon’un düşmesinden sonra 13 kardeşine yardım etmenin bir yolunu ararken başlıyor. Tri Du, dört günlük bir tekne yolculuğuyla önce Filipinler’e, ardından da mülteci olarak Kanada’nın Québec eyaletine geliyor. Bir ailenin yanında bir buçuk yıl kaldıktan sonra Montréal’e gelen Tri Du, kalacak yeri olmadığı için parkta yatarken bir Vietnamlı ile tanışıyor. Kendisine evini açan Vietnamlı arkadaşına olan borcunu ödemek için bir pastanede bulaşıkçı olarak çalışmaya başlıyor ve bir süre sonra titiz çalışması ile aynı yerin pasta şefi oluyor.
Mekânın sahipleri 1980 yılında suşi yapmak istediklerinde yanlarında çalıştırdıkları Japon şeften Tri’ye işi öğretmesini istemişler. Sonuçta, Montréal’in en iyi suşi şefi olarak gösterilen Tri’nin sıra dışı suşilerini tatmak için, sanatçılardan siyaset dünyasının önemli isimlerine, birçok kişi gelmeye başlamış. Dünyaca ünlü Cirque de Soleil’in kurucusu Québec’li Guy Laliberté’den başarılı yönetmen Steven Spielberg’e kadar tanınmış birçok isim küçük dükkânın müdavimi olmuş.
Tri Express’in sahibi lezzet ustası Tri Du’dan, işinin arasında bize ayırdığı sınırlı zamanda kendi hikayesini anlatmasını istedik, başarısının sırrını ve suşi sanatının inceliklerini sorduk. Bize bu satırlarda sizlerle paylaştığımız müthiş hikayesini anlattı:
“Buraya göçmen olarak geldim. Hiçbir işim yoktu ve bir zanaat edinmem gerekiyordu. Bu, suşi olmalı dedim. Suşinin potansiyelini ve onu çevreleyen kültürü sevdim. İnsan ilişkilerine önem veriyor ve sürekli çalışıyordum. Müşterilerimle konuşmak, onlarla iç içe çalışmak bana büyük keyif veriyordu. Bu işi sonuna kadar en iyi biçimde götürmek istedim.
Benim işimde önemli olan iki şey, özenle seçip aldığınız balığın tazeliği ve başkalarından daha farklı neler yapacağınızı bilmenizdir: Buluş yapmak yani… Ben klasik olanı yapmak istemiyorum; deniyorum, yeni formlar ve lezzetler bulmaya çalışıyorum. Tüm menüyü böyle oluşturdum. Sanırım Montréal’de alanında bu kadar kreatif başka bir restoran yok. Japon mutfağı yeniliğe çok açık. Genç kuşaklar bunu çok daha ileriye götürüp benim gibi farklı şeyler yapabilir. Benim yaşım ilerledi ve yapacağımı yaptım. Genç şefler yenilikçiliğimi örnek alsınlar. Yanımda yetişen gençlerden çok umutluyum ve başarılı olacaklarına inanıyorum.
Suşi yapmak bir sanattır. Lezzetle biçimi bir tabakta dikkatle, başarılı ve yaratıcı bir biçimde birleştirebilirsiniz. Tadı güzeldir, hafif ve sağlıklıdır. Ağızda kayıp gider ve yedikten sonra da hiç ağırlık hissetmezsiniz. Göze de hitap eder. Gelenekselden kopmak isterseniz, kendinize bir özgürlük alanı oluşturabilirsiniz. Sanat da yemek de doğrudan mutlulukla ilgilidir. O yüzden dünyanın her yerinden Montréal’e yolu düşenler benim suşilerimi tatmaya gelirler. Bu da beni çok mutlu eder. Hepsi bu!”
Tri Du’nun söyledikleri kulağımızda, restoranı terk ederken, akşamın ikinci rezervasyonlarını yaptıranlar kalktığımız sandalyelere oturmaya hazırlanıyordu. Ağzımızda lezzetli suşilerin tadıyla Montréal’de hoş bir geceye daha başlıyorduk.
Yazı: Nesrin AKOĞUL