Kanada’daki Üniversite Eğitimim
HaberlerÜniversite 21 Ekim 2016 admin
2002 yılında Fransızca eğitim veren Université de Montréal’e bağlı École des Hautes Commerciales’den Uluslararası İşletme ve Marketing bölümünden mezun oldum. 1998 girişli olarak, o dönem bizim üniversitemiz tüm dünyada dizüstü bilgisayarla eğitimi uygulayan ilk üniversite idi.
Derslere hepimiz dizüstü bilgisayarlarla girer, her dersin internet üzerinde portalı olur, ödevlerimizi ve derslerimizi internet üzerinden takip ederdik. Bizim için zorlu bir süreç oldu. Kağıt kalemden vazgeçmeye hiç de hazır değildik, fakat iş dünyasına girdiğimizde hepimiz diğer mezunlara göre bilgisayar konusunda çok daha donanımlıydık.
Okulun ilk haftası benim için tam bir sürpriz olmuştu, çünkü bir anda derslere başlayacağımızı ve çok sıkıcı olacağını düşünmüştüm. Ama ilk hafta “inisiasyon” denilen eğlence haftası hepimizin hafızalarına kazındı.
Bizden daha üst sınıftakiler, bizim grubumuza ve yeni başlayan diğer gruplara eğlenceler, partiler düzenleyip oyunlar oynattılar. Tüm hafta boyunca hem yeni arkadaşlar edinmemizi hem de yeni başlamamızdan kaynaklanan utangaçlığı atmamızı sağladılar.
Okulun çimenlerinin üzerinde yere serilmiş muşambalara dökülmüş hardalların, ketçapların üzerinden kaymak gibi midemizin çok tutmayacağı şakalara da maruz kalmıyor değildik.
Artık suyla ıslatılmak diğerlerinin yanında çok masum kalıyordu. Hep birlikte söylenen şarkılar, grup bilincini artırmanın yanında üniversiteye olan aidiyetimizi de artırıyordu.
Adeta bir futbol takımının taraftarları gibiydik. Bugün Kanada üniversitelerinden mezun olanların kendi üniversitelerine karşı bağlılıklarının temellerinin o ilk hafta itibariyle atılmaya başlandığını hep düşünürüm.
Sonrası için anlatacaklarım hiç de öyle toz pembe bir hikaye değil. Liseyi Kanada’da üçüncülükle bitirerek mezun olmuştum. Québec’in en iyi Cégep’lerinden birinde okumuştum; Cégep de Maisonneuve. Benim gibi HEC Montréal’e kabul edilmiş diğer öğrencilerin de akademik başarıları çok iyiydi.
Okulun ilk haftası benim için tam bir sürpriz olmuştu, çünkü bir anda derslere başlayacağımızı ve çok sıkıcı olacağını düşünmüştüm. Ama
ilk hafta “inisiasyon” denilen eğlence haftası hepimizin hafızalarına kazındı.
Ancak bir şey vardı hepimizin unuttuğu, üniversitede eğitim sistemi ne lise, ne de Cégep gibiydi.
Haftada sadece 15 saat ders görüyorduk, her ders 3 saat iki blok halinde veriliyordu.
Bizim şansımız, 60 kişilik bir grup olarak derslere giriyor olmamızdı. Yani 300-500 kişilik amfilerde ders yapmıyorduk, ama buna rağmen çoğumuz ilk sene hayatımızın şokunu yaşadık.
Her ne kadar üniversite profesörlerimiz aldığınız her ders saati için, sizin de 3 saat ders çalışmanız, okuma yapmanız gerekiyor dese de biz ders dışındaki zamanımızın çoğunu internette ve gezerek harcıyorduk.
Öyle ki, her gün okula gitmemize dahi gerek yoktu, çünkü 15 saati sadece üç günde bile alabiliyorduk. İlk sınavlarda, hemen hemen hepimizin notları tabiri yerindeyse yerlerde sürünüyordu.
Sonrasında ödevlerin çoğu grup çalışması olarak verilmeye başlanmıştı ve bizler artık saatlerimizi okulda, kütüphanede geçirmeye başlamıştık. Ne öğrettiklerini hala tam olarak anlayamamıştık. Çünkü grup kurduğumuz kişilerle uyum sağlamakta zorlanıyorduk, pek çok öğrenci aynı zamanda çalıştığı için saatlerimizi ayarlamak da ayrı bir dertti.
Başarılı öğrenciler olarak oraya kabul edildiğimiz halde, dizüstü bilgisayarlarımızı dersler için kullanmak yerine, kendimizi eğlendirmek ve vakit öldürmek için kullandığımızı ve silkelenmemiz gerektiğini anladık.
İkinci senemizde hepimiz kendimizi hızlıca toparlamak zorunda kaldık. Pek çoğumuz okuldaki öğrenci kulüplerinede katıldı.
Mezun olmadan önce öğrenci dünyanın neresinde olursa olsun aynı kaygıyı taşıyor: Acaba iş bulabilecek miyim? Biz Kanada üniversitesi mezunlarının ilk 6 ayda iş bulma oranı %90 olmasına rağmen bizler de bu kaygıyı taşıyorduk.
Ben de okul dışında aktif olmak istediğime karar verdim ve Uluslararası İlişkiler Kulübü’nün yönetiminin yanı sıra AISEC’de görev aldım. Aynı zamanda dışarıda da çalışıyordum fakat bu, derslerimi olumsuz etkilemek yerine performansımı artırmaya yaradı. Çünkü kendimi gerçekten iş dünyası için hazırlamaya başlamam gerektiğini anlamıştım.
Mezun olmadan önce öğrenci dünyanın neresinde olursa olsun aynı kaygıyı taşıyor: Acaba iş bulabilecek miyim? Biz Kanada üniversitesi mezunlarının ilk 6 ayda iş bulma oranı %90 olmasına rağmen bizler de bu kaygıyı taşıyorduk. Özgeçmişlerimizi hazırlıyor, birbirimize gösteriyor, işe yerleştirme danışmanlarımızdan kir alıp tekrar tekrar düzeltiyorduk.
Pek çok büyük şirket, doğrudan üniversiteye gelip öğrencilerle görüşmeler yapıyordu. Bu arada benim Türkiye’de bir iş fırsatı yakalama hayalim devam ediyordu. Çünkü 10 seneyi aşkındır Kanada’da yaşıyordum.
O dönemler CEC Network, Kanada Eğitim Merkezi Türkiye için Kanadalı stajyer arıyor ilanını gördüm ve son başvuru günü faksla göndermem gereken evrakları yollamaya çalıştım. Fakat bir türlü okulun iş arama bölümünün faksından gitmiyordu. Benim de sınavıma yetişmem gerekiyordu.
Üniversitenin yerleştirmeden sorumlu danışmanından destek istediğimde “Faks göndermeye çalıştığınız numara Vancouver numarası, biz sadece Montréal için faks imkânı tanıyoruz.” dedi. Ben de “Bu durumda sınava yetişmem gerekli, dışarıdan gidip göndermem mümkün değil.” dediğimde, “Ben kendi ofisimden göndereyim o zaman!” dedi ve gönderdi.
Son dakika yapılan başvuru ve şu an adını bile hatırlamadığım kişinin ona göre küçük, bana göre ise tam anlamıyla kariyerimi şekillendiren desteği sayesinde yaptığım görüşmeler sonrasında Şubat 2002’de Kanadalı stajyer olarak İstanbul ofisinde Kanada eğitiminin tanıtımı için çalışmaya başlayacaktım. Havalara uçuyordum. Kanada’da mezun olup Türkiye’de çalışabilmek en büyük hayalimdi ve bu hızlı bir şekilde gerçekleşmişti.
Hemen ardından Kanada’nın ilk kurulan üniversitesi olan Université Laval’ın temsilcisi olarak alışık olduğum Montréal’den ayrılarak ilk defa yalnız yaşayacağım Québec şehrine taşındım.
Benim amacım; liseden itibaren eğitimini almış olduğum, iki dilini de konuştuğum Kanada’yı anlatmak, deneyimimi paylaşmak ve eğitim almak isteyen öğrencilere yol gösteren olmaktı.
Üniversitedeki iş danışmanımın kariyerimi şekillendirmekte çok büyük etkisi oldu. Bana sorduğu en önemli soru, nasıl bir profesyonel hayat hayal ettiğimdi.
Benim için kâr odaklı bir şirkette çalışmak söz konusu bile değildi, eğitim dünyası bu anlamda benim için çok tatmin ediciydi. Aynı zamanda seyahat etmek, yeni yerler, yeni insanlar görmek istiyordum.
Rutin çalışma düzeni yerine kendi saatlerimi kendim düzenleyebilmek istiyordum ve her şeyden önemlisi fark yaratacak manevi bir tatminin peşindeydim. Bu iş bana bütün bunları sağlıyordu. Fakat iki senenin sonunda o tempoda seyahat etmenin benim için artık zevk değil, işkence olduğunu fark ettim ve değişim zamanının geldiğini anladım.
Ailemin en küçüğü olarak benim kesin bir yabancı ile evleneceğim düşünülürken, Kanada’da bir Türk ile tanışıp, düğünümü yine çok özlediğim Türkiye’de yaptım.
Sonrasında Kanada’da iki güzel kızımız doğdu ve 2009 yılında Kanada Kültür Merkezi’ni eşimle birlikte kurup, hala Kanada’da yaşayan kendi ailemi bırakarak Türkiye’ye yerleştim.
O zamanlar bizi anlayan çok yoktu. Kanada’ya giden öğrenci sayısı çok daha azdı. Sadece Kanada ile bu işin yürüyemeyeceğini söyleyen çok oldu. Benim amacım; liseden itibaren eğitimini almış olduğum, iki dilini de konuştuğum Kanada’yı anlatmak, deneyimimi paylaşmak ve eğitim almak isteyen öğrencilere yol gösteren olmaktı.
Bugün, ne kadar doğru bir karar aldığımı çok daha iyi görüyorum. Ben Kanada eğitiminin bir ürünüyüm. Kanada herkes için doğru bir seçim olmayabilir ama doğru bir eşleşme yapıldığında harika sonuçlar alacağınız bir yer. Bugün elinizde tuttuğunuz bu dergi de benim bu tutkumun meyvesidir.
Şimdi dönüp geriye baktığımda, üniversite eğitimimden gerçekten ne öğrendim diyorum. Elbette teknik bilgilerimi ve analiz yeteneğimi geliştirmemi sağladı ama en önemlisi o kadar farklı kişiden oluşan ekiplerle çalışmıştım ki, ekip çalışmasını ve uyum sağlamayı öğrendim.
Bununla birlikte dünyanın dört bir yanından gelen öğrencilerle okuma şansım olduğu için dünyanın pek çok yerinde farklı görevlerde tanıdığım arkadaşlarım, yani çok iyi bir network ağım var.
Ve elbette kazandığım sorgulama, çözüm üretme ve farklı bakış açılarından bakabilme becerileri işimde de hayatımı kolaylaştırıyor.
Bütün bunların yanında benim için gerçek başarı ancak büyük cesaret ile hayallerimin peşinden attığım adımlarla geldi.
Beni asıl cesur yapan, kurmaya cesaret ettiğim hayallerimdi.
Açık yüreklilikle Kanada’da üniversite deneyimimi sizlerle paylaştım ama “Neden Kanada’da üniversite eğitimi almalıyım?” derseniz, kısaca:
- Kanada’da bir üniversiteye yerleşmek için Türkiye’de sınava girmenize gerek yok.
- Kanada üniversitelerinin iki farklı eğitim dili var: İngilizce veya Fransızca
- Aldığınız eğitimin kalitesine göre oldukça ekonomik. (12.000-20.000 Kanada doları arası)
- Kanada üniversiteleri 15.000 lisans ve yüksek lisans programı içerdiği için program çeşitliliği oldukça geniş.
- Güvenli ve misa rperver bir ülke. Uygulamalı eğitim sistemi var.
- Spor, sanat, kulüpler ve geziler ile desteklenen harika bir kampüs hayatı sunar.
- Eğitime başladığınız ilk günden itibaren kampüs içi ve dışında çalışma olanağının yanında, mezun olduktan sonra 3 yıla kadar çalışma izni ve göçmenliğe başvur- ma hakkı veriyor.
- Dünyaca tanınmış üniversitelere ev sahipliği yapıyor.
Kanada devletinin yayınladığı www.kanadaokullar.com sitesinden merak edilen bazı sıralamaları da paylaşmak isterim:
2015 Times Higher Education dünya sıralaması ilk 100’deki 4 Kanada üniversitesi:
The University of Toronto
The University of British Columbia McGill University
McMaster University
İlk 200 listesindeki diğer 3 Kanada üniversitesi:
Université de Montréal
The University of Alberta
The University of Ottawa
Yazan: Türkan İbiş