Toronto Üniversitesi’nden Dr. Enver Gürhan Kılınç İle Çığır Açan Buluşu ve Kanada’da Yaşam Üzerine
Röportajlar 15 Ekim 2019 admin
Toronto Üniversitesi Kanada’nın en iyi mühendislik okullarından biri. Dünya sıralamasındaki yeri de kalitesini belli ediyor. Bu başarıyı elde etmesindeki en önemli sebep ise akademisyen kadrosu.
Toronto Üniversitesi’nde çalışmalarına devam eden Dr. Enver Gürhan Kılınç’ı çığır açan buluşu sayesinde tanıma fırsatı bulduk. Hastalardaki bakterileri tespit eden mikroçipler üzerine yaptığı çalışmalar dünya çapında büyük ilgi gördü. Türkiye’den gelerek, Toronto Üniversitesi’nde bu denli büyük başarılara imza atmış bir bilim insanını daha yakından tanımak ve tanıtmak istedik. Sayın Kılınç, kendisiyle iletişime geçtiğimizde, tecrübelerini okurlarımızla paylaşmak, benzer hayalleri olanlara bilgilerini aktarmak konusunda teklifimize hemen yanıt verdi. Sorularımıza aldığımız yanıtlar; özellikle Kanada’da akademik çalışmalar yapmak isteyenlerin ve Toronto Üniversitesi’nde eğitim almak isteyenlerin oldukça ilgisini çekecektir.
Bize biraz kendinizden ve kariyerinizden söz edebilir misiniz?
1985 yılında İstanbul’da doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimimi tamamladıktansonra 2003 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi, Elektronik Mühendisliği bölümünü kazandım. Mühendislik okumak çok küçük yaşlardan beri hayalimdi diyebilirim. Biraz klasik olacak ama ben de bana alınan oyuncakların içini kurcalayıp başka bir alete dönüştürmeyi sevenlerdendim. Üniversite üçüncü sınıftan itibaren yurtdışında okumayı ve eğitimimi yurt dışında devam ettirmeyi planlıyordum ve bu nedenle notlarımı hep yüksek tutmaya özen gösterdim. 2008 yılında İTÜ Elektronik bölümünü ikincilik ile bitirdim ve İsviçre’nin Lozan şehrinde bulunan Ecole Polytechnique Federale de Lausanne Üniversitesi’nden mastır eğitimi için kabul aldım. Mastır ve doktora eğitimlerimi bu üniversitede tamamladım. Doktora projem “Uzaktan enerji transferi ile çalışan biyosensör sistemleri” konusunda oldu. Daha sonra bir sene aynı konuda EPFL Üniversitesi’nde post doktorama devam ettim. Çalışmamız dünya çapında büyük ilgi gördü ve uluslararası dergilerde yayımlandı.
Sizi bakterileri ve virüsleri hızlı tespit eden mikroçip çalışmanızla tanıdık. Antibiyotiğe alternatif olarak geliştirmiş olduğunuz mikroçip çalışması gerçekten çığır açıcı. Başarınızdan dolayı tebrik ederiz. Bize bu çalışmanızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Bilindiği üzere antibiyotiklerin yanlış kullanımı sonucu bakteriler antibiyotiklere karşı direnç geliştirmekte. Bu yüzden birçok antibiyotik bakteriler karşısında etkisiz kalıyor. Bu yüzden fajlar diğer adlarıyla bakteriyofajlar bilim insanlarının ve birçok şirketin ilgi alanına tekrar girdi. Fajlar sadece bakterilere saldıran virüslerdir. Aslında Doğu Avrupa’da 1900’lerin başından beri tedavi amacıyla kullanılan fajlar, günümüzde de birçok hastanın antibiyotiklerden fayda görememesi nedeniyle Amerika ve Avrupa’da tekrar kullanılmaya başlanıldı. Bizim geliştirdiğimiz biyosensör sistemimizde bu fajları kullanarak, hastada bulunan bakterileri tespit eden mikroçiplerden oluşmaktadır. Aynı zamanda tedavi amacıyla faj kokteyl ilaçları üreten şirketler için, hangi fajların hasta üstünde etkili olduğunu gösteren bu çipler, faj tedavisi ve gelecek için büyük önem taşıyor.
Türkiye’de 2008 yılında İTÜ Elektronik Mühendisliği bölümünden mezun oldunuz. Bu aşamadan sonra sizi Kanada’ya götüren süreçten kısaca bahsedebilir misiniz?
Her uzmanlık alanın uzmanları ve bu uzmanların oluşturduğu bir akademik çevresi, cemiyeti vardır. Genelde bu akademik cemiyet konferanslarla bir araya gelir ve fikir alışverişlerinde bulunurlar. Ben de doktora süresince yazdığım makaleler ve katıldığım konferanslar sonucunda alanım sayesinde konusunda uzman olmuş ve dünyaca kabul görmüş profesörler ile tanışma imkânı elde ettim. Şu anda üzerinde çalıştığım projenin sorumlusu, süpervizörüm olan Profesör Glenn Gulak ile de bu sayede iletişime geçtim.
Toronto Üniversitesi mühendislik alanında Kanada’nın en iyi okullarından biri. Aynı zamanda dünyanın sayılı üniversiteleri arasında. Bunlar da bu üniversitede yapılan çalışmaların ne kadar önemli ve kredibilitesinin olduğunun kanıtı aslında.
Özellikle Toronto Üniversitesi’nde akademik çalışma yapmanın size kattığı neler oldu?
Toronto Üniversitesi Kanada’nın en iyi mühendislik okullarından biri. Dünya sıralamasındaki yeri de kalitesini belli ediyor. Bu başarıyı elde etmesindeki en önemli sebep ise akademisyen kadrosu. Aslında zincirdeki halkalar gibi her şey birbirine bağlı ve kenetli. Hocaların kalitesi, çalıştıkları konuların ve projelerin de önemli olmasını sağlıyor. Böylece aldıkları proje destek fonları da yüksek olabiliyor ve aynı zamanda birçok başarılı öğrenci bu projelerde çalışabilmek için can atıyor. Hatta konuştuğum önemli hocalar bazı aylarda yüzlerce mail aldıklarını söylüyorlar. Sonucunda projenin meyvesi olan makaleler kaliteli oluyor bu da üniversitenin ününün artmasına sebep oluyor. Örnek vermek gerekirse, üzerinde çalıştığınız konu güncel ve dünyanın ilgi duyduğu konulardan biri oluyor, çıkardığınız makaleler çok fazla kişi tarafından okunuyor ve kaynak olarak kullanılıyor, akademik ağınız genişliyor, birlikte çalıştığınız hocalarınızdan akademik ve sosyal alanda birçok deneyim akışı oluyor.
Türkiye’den Toronto Üniversitesi’nde eğitim almayı isteyenlere ve akademik çalışmalarını sürdürmek isteyenlere neler önerirsiniz?
Toronto Üniversitesi dünya üzerinde mühendislik alanında ün yapmış bir üniversite olduğu için, yarıştığınız kişiler de uluslararası boyutta oluyor. Mesela, dünyanın birçok ülkesinden, özellikle de Çin ve Hindistan’dan çok başarılı öğrenciler bu üniversiteye girebilmek için başvuruda bulunuyorlar. Bu yüzden birçok kriter önem teşkil ediyor. Bitirdiğiniz üniversite, not ortalamanız, akademik çalışma ve makaleleriniz, çalıştığınız hoca, vs. Benim kendi deneyimlerim, bunların arasında en önemli olanın ve akademik alanda kaliteli bir şekilde devam edebilmenin en önemli kuralının çalıştığınız hocanın düzeyi ve akademi dünyasında kabul görmüş birisi olması gerektiği yönünde. Böyle bir hoca ile çalışmak beraberinde size birçok kapıyı da açacaktır.
Özellikle eğitim sistemini ve yaşam koşullarını düşündüğünüzde Kanada hakkında genel fikirleriniz neler?
Toronto’nun ayrı bir özelliği daha var aslında. Toronto’da birçok araştırma hastanesi bulunuyor. Bu hastanelerin birbirinden farklı birçok konuda uzmanlıkları var. Bunun için Toronto da Boston ve çevresi ya da Kaliforniya’daki gibi bir Bio-Hub olarak biliniyor. Bu yüzden biomedikal ve sağlık alanında çalışmak isteyenler için birçok fırsat var burada.
Yaşam koşulları bakımından her yerin oldugu gibi Kanada’nın da iyi ve kötü özellikleri var. Kötü özelliklerini söylemek gerekirse, en kötüsü Türkiye’den oldukça uzak olması sebebiyle uzun saatler süren seyahatler diyebilirim. Bunun dışında soğukla arası iyi olmayanlar için Kanada kışın oldukça soğuk olabilir, hissedilen sıcaklık -50 dereceleri bulabiliyor. İyi özelliklerini de kısaca belirtmek gerekirse başka bir ülkeden gelen biri olarak kendinizi yabancı hissetmiyorsunuz ve adaptasyon süreciniz kolay oluyor. Farklı kültür gruplarıyla etkileşiminiz olabiliyor. Mesela Toronto’da dünya üzerinde bulunan, Çin’den Afrika mutfağına birçok farklı çeşidi bir arada bulabilirsiniz.
Toronto’nun ayrı bir özelliği daha var aslında. Toronto’da birçok araştırma hastanesi bulunmaktadır. Bu hastanelerin birbirinden farklı birçok konuda uzmanlıkları var. Bunun için Toronto da Boston ve çevresi ya da Kaliforniya’daki gibi bir Bio-Hub olarak da biliniyor. Bu yüzden bio-medikal ve sağlık alanında çalışmak isteyenler için birçok fırsat bulunmaktadır.
Gelecek planlarınızda neler var? Kariyerinize devam ederken Türkiye’den Kanada’ya akademik kariyer yapmak amacıyla gelmeyi düşünenlere önerileriniz neler olur?
Post doktora çalışması olarak başlayan proje meyvesini bir şirket olarak verdi. Şu anda kurucularının arasında bulunduğum Micromensio adında bir şirketimiz var. İlk etapta bu şirketimizi büyütüp güzel bir yere taşımak istiyoruz ve diğer kurucularla beraber bunun için çok sıkı bir şekilde çalışıyoruz. Bunun yanında akademik kariyerimi tamamen bitirmek gibi bir niyetim yok aslında. Tecrübelerimi, deneyimlerimi ve bilgilerimi gelecek jenerasyona aktarmak için önüme gelen fırsatları değerlendirmeyi düşünüyorum. Ben bilginin paylaştıkça çoğaldığına inanıyorum. Kanada’ya gelmek isteyenlere tavsiyem iletişime açık olun. Biz Türkler olarak yurtdışına çıktığımızda genelde çekingen davranıyor özellikle İngilizcemize güvenemediğimiz için konuşmaktan korkuyoruz. Kanada’da bu konuda çok rahat olabilirsiniz, fikir ve düşüncelerinizi ifade edebilirsiniz. Sonuç olarak eğer önemli bir yerde eğitim görmek, akademik kariyerinizi devam ettirmek istiyorsanız sıkılmadan, usanmadan birçok kişiyle iletişime geçmeye hazır olun.
EduLife Canada Dergisi ekibi olarak, Kanada’yı öncelikle eğitim olanakları ve sonra sosyokültürel açıdan ülkemizde tanıtabilmeyi hedefliyoruz. Dergimiz hakkındaki düşüncelerinizi, izlenimlerinizi paylaşabilir misiniz?
Bence deneyimler insanların çok önemli bir parçası. Dünya üzerindeki birçok problem insanlar deneyimlerini paylaştıkları ve aktardıkları için daha kolay çözülmüştür. Bu nedenle derginizin çok önemli bir görevi yerine getirdigi inancındayım. İnsanların deneyimlerinin paylaşarak aynı yolda ilerlemek isteyenlere yardımcı oluyor, onların aynı sıkıntılara düşmesini engelliyorsunuz. Özellikle eğitim konusunda önemli bilgileri bir dergide toplamanız, insanların bilgiye kolay erişimi açısından çok değerli. Bu bilgiler eğitimlerini Kanada’da devam ettirmek isteyenler için çok değerli bir hazine ve çok önemli. Ve bazen bilgilere erişmek çok sıkıntılı ve uğraştırıcı olabiliyor. Ben kendi hayatımda bunu bizzat yaşadım ve halen yaşıyorum. Yurtdışında uzun süreliğine, eğitim amacıyla çıkmak, alışana kadar çok büyük zorlukları da beraberinde getiriyor. Bu nedenle Kanada’ya eğitim amacıyla gelmek isteyenlere tavsiyem, sizin derginizin yakın takipçisi olmalarıdır.
Röportaj: Ciran Derya AYGÜL